Cunda Adası (Alibey Adası)

Mimarisinden zengin mutfağına, Arnavut kaldırımlı sokaklarından kıyıya renk veren küçük balıkçı teknelerine, adanın ruhuyla bütünleşmiş insanına kadar her yerde kendini gösterir.


Bu deniz coğrafyasındaki ilk uygarlıklardan biri olan Cunda Adası, Antik çağdan günümüze kadar ulaşmış kesintisiz bir tarihin dilidir. Nesos diye adlandırılan ve adanın girişinde Dolap Boğazı kıyılarında kurulmuş bu ilk uygarlık zamanla tepeye doğru gelerek bu günkü yerini almıştır. Helen, Roma ve Bizans dönemlerinde de varlığını sürdüren adada, Osmanlı Dönemi’nde ağırlıklı olarak Rumlar  yaşamıştır. Rumlar adaya güzel kokulu ada anlamına gelen “Moshonisi” demişlerdir.

Kurtuluş Savaşı’nın ardından mübadele sonucu adadaki Rumlar Yunanistan’a gönderilirken, buraya Girit ve Midilli’den gelen Türkler yerleştirilmiştir ve Kurtuluş Savaşı sırasında 172. Alay komutanı olarak bölgede görev yapan Yarbay Ali Çetinkaya’nın anısına “Alibey” adını almıştır.

Kıyıdan tepeye doğru kademeli bir yerleşim sunan Cunda Adası, zengin bir kent mimarisine de sahiptir. Rum döneminden kalma birçok yapı yerleşimde varlığını sürdürür. Adayı baştan başa donatan yerleşime özgü taş evler, balıkçı kahvehaneleri, sabunhaneler, yel değirmenleri, kiliseler, manastırlar adanın tarihi kent dokusunu oluşturur.